25 Temmuz 2011 Pazartesi

Selanik, City Break - 23 Temmuz 2011

22 Temmuz 2011 akşam saat 10'da İstanbul-Otogar'dan otobüse bindik. Hafta sonunu komşumuz Yunanistan'da geçirmek, hiç gitmediğimiz komşumuzun nasıl bir yer olduğunu bizzat yerinde görmek, Ege'nin karşısındaki hakkında çok şey bilip az şey yaşadığımız topraklarda dolu dolu 2 gün yaşamaktı yolculuğa başlarkenki düşüncelerimiz. Sadece hafta sonu, yani 2 günlük vaktimiz olduğundan, sadece Selanik'i gezme niyetiyle gidiyoruz. Ani karar verilen bir seyahat fikri olduğundan ve daha öncesinde makul fiyatlara uçak bileti almadığımızdan dolayı otobüsle gidiyoruz. Biletleri Metro Turizm'den aldık. Gidiş-geliş İstanbul-Selanik 160 TL. Otobüsümüz çift katlı ve üst katta 5-6 nolu koltuklarda oturuyoruz. Eğer sizde otobüsle gitmek isterseniz ve otobüsünüz 2 katlı ise, alabilirseniz 1-2 veya 3-4 nolu biletleri alın. Otobüsün üst katından önünüzde herhangi bir engel olmaksızın yol boyu etrafı keyiflice izleyebilirsiniz böylece.

Heyecanlı bir şekilde yolculuk başlıyor. Fakat İstanbul trafiği yakamızı bırakmıyor. Cuma akşamı ve tüm tırlar trafikte... Yaklaşık 3 saat sonra Tekirdağ'da mola veriyoruz. Burada Tekirdağ'ın meşhur köftesinden yiyerek açlığımı gideriyorum; yemeyenler muhakkak yesinler. Ve yola devam. Saat 10 da yola çıktık fakat Yunan sınırına ancak üç buçuk-dört gibi gelebildik. Biraz ağır aksak ve bir çok yere uğrayarak geliyor çünkü otobüs. Hani özel arabayla gelmediğimize de hayıflanmıyor değiliz.

Ve Yunanistan sınırına geldik. Sınırda otobüsten inerek işlemlerinizi gerçekleştiriyorsunuz. Sınırın en önemli özelliklerinden birisi, burada çok fazla sayıda ve sizi aşırı derecede rahatsız eden sinek olması. Meriç nehri ve etrafta bulunan sazlıklar dolayısıyla durum maalesef böyle.

Sınırı da geçtik ve artık Yunanistan'dayız. Selanik'e gelene kadar Alexandropoli, Gümülcine (Xanthi) ve Kavala'ya uğruyoruz. Bu arada güneş de doğdu ve artık Yunanistan'ı uykusunu tam alamamış mahmur gözlerle seyrediyoruz. Şu otobüs yolculuğunun uzun olanı da bi yerden sonra o kadar sıkıcı oluyor ki. Ama az kaldı Selanik'e varmamıza.

Saat 9 gibi Selanik il sınırlarına girmiş bulunuyoruz. Selanik Atina'dan sonra Yunanistan'ın 2. büyük şehri. Otobüsten indiğimizde saat 9 buçuk. 1 buçuk saatlik gecikme yaşadık İstanbul trafiğinden dolayı. Ama artık geride kaldı bunlar. Şimdi hedef sahil; sahilde güzelce bir hahvaltı yapıp enerji depolamak ve şehri turlamaya başlamak. Etrafımızı, binaları ve cumartesi sabahı olduğu için tek tük görünen insanları inceleyerek deniz kenarına varıyoruz. Sahil mükemmel. Denize paralel olarak uzanan bir sürü kafe var. Şimdi kahvaltı için güzel bir yer bulma zamanı. Fakat istediğimiz tarzda Türk işi kahvaltı yapabileceğimiz bir yer bulamıyoruz. Bir kafeye oturuyoruz ve siparişimizi verdikten sonra şehrin dinginliğine biz de eşlik edercesine dinlenme haline geçiyoruz. Birazdan bir şeyler de yedikten sonra iyice kendimize geliyoruz. Bu arada saat de 10 buçuk filan oldu. Şimdi biraz dolaştıktan sonra check-in yapıp çantaları otele bırakma vakti. Egnatia Caddesi'nde bulunan otele doğru ilerliyoruz. Bu arada Egnatia kelimesini Yunanistan'da bir çok yerde gördük fakat anlamını öğrenemedik. İşte Wikipedia'da yazanlar ve Via Egnatia görseli:
  
Egnatia Yolu ya da Via Egnatia MÖ 2. yüzyılda Roma Cumhuriyeti tarafından inşaa edilen yoldur. Roma Cumhuriyeti'nin Illyricum, Makedonya ve Trakya bölgelerinden geçer. Yolun geçtiği bölgeler günümüz dünyasında Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye topraklarındadır.
Dıraç'tan (Arnavutluk) başlayarak Selanik'e kadar uzanır. Yol Trakya Bölgesi'nden geçerek Byzantion'a ulaşır. Yaklaşık 1120 km uzunluğundadır. Diğer önemli Roma yolları gibi 6 metre genişliğindedir.




Ve Egnatia Caddesi'ndeki otelimizi buluyoruz: Hotel Ilisia. Check-in yaptıktan sonra hemen yatış ve dinlenme moduna girip yorgunluğu üzerimizden atmak lazım, öyle de yapıyoruz. Saat 3 gibi uyanıp duşumuzu aldıktan sonra dışarı çıkıyoruz. Bugün hava sıcaklığı oldukça iyi, 30 derece civarında. Öncelikle rotayı yine sahil tarafı olarak belirleyip o tarafa doğru gidiyoruz. Öğlen saatleri olduğundan dışarıda pek kimse yok. Kafelerin çoğu da bu saatte boş sayılır. Normalde geziler öncesinde gideceğim şehirle ilgili gezi kitapları ve harita alır (dost yayınevinin cep boy kitapları tercihimdir), şehre gitmeden önce zihnimde şehirle ilgili ön hazırlıkları yapar ve öyle gezerim. Bu şekilde kısıtlı zamanı en verimli şekilde kullanırım. Fakat bu sefer spontane dolaşıyorum, sırf farklı yerleri görmek ve havasını solumak için caddelerde başıboşcasına turluyorum. Gerçi şehir haritası almak için bir kaç yere baktım fakat istediğim tarzda bir harita bulamadım. Elimdeki tek harita gelmeden önce google görsellerde aratıp A4 kağıda bastığım küçük bir kağıt parçasından ibaretti. Daha sonra ise şehirde dolaşırken turistlere yönelik bir bilgi kulübesinden daha düzgün bir harita aldık. Zaten Selanik şehrinde dolaşırken çok da haritaya filan ihtiyaç duymuyorsunuz. Ayrıca görülmeye değer eserler de çok fazla değil (eğer sanat tarihçisi veya arkeolog filan değilseniz) ve şehir genel itibariyle derli toplu.

Bugün uzun uzun sahil kenarında dolaşıyoruz. İzmir'e benzerliği hep söylenegelen bir şehir olması açısından da farklı bir yeri vardır Selanik'in. Ve bence bu yargı doğrudur. İzmir'e oldukça benziyor; iklimi, coğrafyası, insanları... Bu arada insanları demişken, Yunanlılarla aramızda görsel olarak nerdeyse hiç fark olmadığını düşünüyorum. Selanik sokaklarında gördüğünüz herhangi bir Yunanlı'ya tıpa tıp benzeyen yurdumun insanına kolaylıkla rastlanabilir Türkiye'de. Karakter olarak da sıcakkanlı insanlar. Eskiden beri düşman belletilen insanları yakından tanımak, onlarla birebir sıcak temasta bulunmak oldukça önemli bence. Aradaki düşmanlıkların ne kadar suni olduğunu daha iyi anlıyorum. Paylaşılamayan şeyler toplumların huzurunu bozup aralarına düşmanlık tohumları ekecek şeyler mi sanki? Neyse bu kadar sosyolojik tesbit yeter. Kordon boyu oldukça uzun İzmir'e göre. Baştan başa turluyoruz burada. Daha sonra bir parkta oturup denizden gelen dalgaların sesi eşliğinde uzanıyorum çimenlere.    

(Not: Buradan sonrasını aylar sonra eklediğim için aklımda kalalnların kısa bir özeti şeklindedir ) 

Gün boyunca kafamıza göre şehirde dolaşıyoruz. Zaten gezmesi kolay bir şehir Selanik. Selanik'te merkeze uzak olmayan bir yerde bulunan Atatürk'ün doğduğu eve gidiyoruz. İçinde bahçesi de olan müstakil 2-3 katlı bir ev. Diğer ziyaretçilerle birlikte evi geziyoruz. Doğrusu hava da baya sıcak. Ama dolaşmaya devam ediyoruz. Akşama doğru hava sıcaklığı da daha makul seviyelerde. Denizden hafif hafif esen Ege rüzgarının teninizi okşayıp size kadar taşıdığı deniz kokusu eşliğinde dolaşmak da ayrı bir zevk. Akşam da dışardayız ve geç saatte dönüp yatıyoruz.

3 yorum: