10 Şubat 2011 Perşembe

Viyana-2

Sabah erkenden dinlenmiş olarak kalktım. Duşun ardından sabah kahvaltısı ve enerjik bir şekilde güne başlıyorum. Saat 9 da hostelden cıkıyoruz. Bisiklet noktalarından bize yakın olanından bir bisiklet alıyorum. Ve bisiklet ofisine gidiyoruz. Ordan iki bisiklet kartı cıkardıktan sonra artık herkesin bisikleti var ve rahatlıkla dolaşabilecez artık. Spontane olarak sürüyorum bisikleti. O kadar cok yer var ki, haritaya bakarak ilerlemeyi bırakıyorum ve yol nereye götürürse oraya gidiyorum,hakketen yol nereye götürürse... İlk başta kafamıza göre takılıp işaretlere, tek yön tabelalarına dikkat etmeden bisiklet sürerken polis uyarıyor bizi. Tek yön yazan tabelalara bizim de uymamız gerekiyor. Burada şunu da belirteyim ki, Viyana'da her tarafta bisiklet yolu var ve bisiklet aktif olarak trafikte çok fazla kullanılıyor. Trafiğin tek şeride düştüğü yerlerin bile bir çoğunda bisiklet yolu için yarım şeritlik yer ayrılmış. Bazen sağa dönen arabalar için sağa geçiş şeridi filan olduğunda bisiklet yolu orta şeride geliyor ve sağınızdan solunuzdan araba geçiyor. Fakat bisiklete karşı herkeste öyle bir hoşgörü var ki, trafikte bisikletli olmak çok rahat burada. Bisiklet yolu varken kesinlikle o yoldan gitmeniz isteniyor. Kaldırımdan yaya, bisiklet yolundan bisiklet. Hatta yaşlı bir teyzeden azar bile işitiyoruz. Karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışıkta bekliyoruz fakat soldaki bisiklet yolunda değil de hemen sağındaki yaya kaldırımındayız. Teyzecik hemen uyarıyor bizi Almanca olarak. İlk önce İngilizce sonra bozuk Almancamla onu anlamadığımı söylüyorum fakat yine de devam ediyor bizi paylamaya. Ama kızgınca değil, bilinçli bir vatandaşın yapması gereken şekilde incelikle bizi azarlıyor. Kızıyor muyum ona? Hayır, çünkü haklı. Bir Viyanalı olarak şehrin kurallarını uygulamak ve uygulanmasını sağlamak meselesini mesele edinmiş çünkü. Doğrusu da bu değil mi zaten?

Bisikletimizi Tunaya doğru sürüyoruz. Atalarımızın at sürdüğü bu nehrin kenarında biz de bisiklet sürüyoruz :)

Çocukça sürüyoruz hem de, büyük bir keyifle. Bu şekilde Tunayı geçerek Viyananın perifer bölgelerine geliyoruz. Burada artık Türklere rastlamak çok olası. Büyük gayretlerle sora sora bir cami buluyoruz.

Daha sonra geri dönerken Augarten a uğruyoruz.


Viyana'daki bir çok park, bahçeden biri. İnsanların şehir yaşamının stresinden uzaklaşabileceği güzel bir mekan. Bir süre sonra artık haritanın da dışına çıktığımız için yön bulmakta zorlanıyoruz. Bir süre yanlış yöne gitsek de sora sora bağdat bulunur misali doğru yolu buluyoruz. Hatta bir seferinde üç bisikletlinin haritaya uzun uzun bakarak konuştuklarını gören bir genç yanımıza yaklaşıp yardımcı olabileceğini belirtiyor, seviniyoruz. Centruma dönüş biraz zaman alsa da varıyoruz sonunda. Sabah 9.30 dan beri bisiklete biniyoruz ve saat 4 ü geçti. Yani pit-stop zamanı çoktan geldi.

Hostele dönerken yine Mariahilstrasse den yürüyoruz. İlginç bir kare yakaladığımı düşünerek makinayı çıkarıyorum ve tripodla çekim yapıyorum. Ardından elimde makina uygun kare yakalamak için etrafa bakınarak yürüyorum. Fakat o da ne. Sağ ayağımı yere basmamla o vıcık vıcık kıvamı hissetmem bir oluyor. 'Ohh shit' diyorum gerçekten. Bugüne kadar köyde bile böyle bir şeyle karşılaşmamışken sen gel Viyana'nın en işlek caddesinde boka bas. Şansın böylesi diyorum, temizleyene kadar da canım çıkıyor. 5 e doğru hostele varıyoruz. Yine duş ve uyku faslı. 8 de kalkıyorum, artık tamamen dinlenmiş durumdayım. Hostelden çıkıp McDonald amcamıza gidiyoruz. Siparişi alan gencin daha önce arkadaşıyla Türkçe konuştuğunu gördüğümden, Almanca ne istediğimizi sorduğunda merhaba diye cevap veriyorum, seviniyor. Karnımızı da doyurduktan sonra tekrar bisikletlere biniyoruz. Hedef Belediye binasının arka tarafındaki insanların gece akın ettikleri yer. Buraya geliyoruz. Bir parkın içindeki oldukça büyük bir alana buz pateni pisti kurulmuş ve insanlar 7 den 70 e kayıyorlar burada.


Arka planda da dj eşliğinde hareketli parçalar. Akşam olduğundan hava soğuk fakat herkesin içi kıpır kıpır. Curling benzeri oyun oynayanları izliyoruz. Bu oyunların sokakta da oynanabileceğini görüyorum. Bir süre daha buralarda dolandıktan sonra tekrar bir bisiklete binip yine ara sokaklarda dolanmaya başlıyoruz. O kadar keyifli ki gerçekten. Burada can alıcı nokta bisiklete binmeyi hiç bilmediğiniz ve sürekli sizi şaşırtacak bir mekanda yapmak. Vakit ilerledi yine. Yine hostele dönmek lazım. Hostelde odamızda bizden baska Mikey adında genç bir Alman var. Spor akademisi tarzında bir okulun sınavları icin gelmiş, çok iyi birisine benziyor. Bu satırları yazarken saat de gece 1.13 oldu. Nihayet gezdiğim günü yazı olarak yakalamayı başarabildim, çünkü biriken günleri ayrı ayrı yazmak oldukça zor oluyor. Yarın Viyana'daki son günümüz. Akşam 6'da Prag arabasına binerek yeni bir maceraya, hüznün ifadesi Kafka'nın memleketine doğru yola çıkacaz.

1 yorum: