23 Şubat 2011 Çarşamba

Prag-2

Sabah olunca mesai de başlıyor. Her zamanki gibi duş, kahvaltı filan derken 9 gibi çıkıyoruz dışarıya. Bugün de çok güzel bir hava var, oldukça şanslıyız. Hedef kale tarafına gitmek. Prag'ın önemli kısımlarından biri burası. Harita elimde daha önce hiç gitmediğim güzergaha doğru gidiyorum. Biraz dolandıktan sonra nehri görüyorum; Vltava nehri. Prag'ı ortadan ikiye bölen ve üzerinden köprüler geçen nehir. Köprünün üzerinden ilerliyoruz.


Köprüden geçtikten sonra artık şehrin diğer yakasındayız. Biraz nehir boyunca ilerledikten sonra iç taraftan doğru yürümeye başlıyoruz. Bir parktayız ve artık daha yüksekten bakıyoruz nehre ve nehrin diğer yakasında kalan Prag'a; Stare Mesto(eski şehir) ve Nove Mesto(yeni şehir)'ya.


Park nehre paralel olarak devam ediyor ve burada yürümek gerçekten çok zevkli. Arka planda ağaçların arasından gözüken boğazı izleyip temiz koru kokusunu ciğerlerinize çektiğiniz Hidiv korusunda yürümek gibi olmasa da, burası da hiç fena değil. Yürüye yürüye kaleye de geldik. Burada Prag kalesi ile birlikte bir katedral, kilise ve bir kaç bina daha var. Oldukça eski bir kale; Avrupa'daki en eskilerden biri. Bir ara merdivenlere oturup dinleniyorum, etrafı gözlüyorum. Tatlı bir ufaklığın meraklı ve güleç ifadesi neşemi daha da artırıyor; yaşamak güzel şey...


Kale kısmında baya kalıyoruz. Önce katedrali geziyoruz. Biraz etrafta dolandıktan sonra kalenin burçlarından şehri izliyoruz. Hemen kalenin altında Mala Strana var. Burası da Prag'daki en eski yerleşim yerlerinden biri. Birazdan gideceğimiz ve Kafka'nın evinin de bulunduğu yer. Önceden burası ayrı bir şehirmiş. Daha doğrusu gezdiğim bir çok şehirde şunu gördüm: Şu anda mahalle olan eski yerleşimler aslında zamanında başlı başına şehirlermiş. Fakat şu anda bu mahallelerin birleşimiyle tek bir şehir olmuşlar. Buranın manzarası oldukça güzel. Sessizce akan Vltava nehrini, üzerinde kurulu köprüleri ve Prag'ın genel görüntüsünü buradan izleyebilirsiniz.Zaten oldukça kalabalık, burası her turistin muhakkak geldiği, şehrin olmazsa olmazlarından bir yer.


Kaleden ayrılıp aşağı doğru iniyoruz; Mala Strana'ya doğru. Burası da tamamen tarihi yapılardan oluşan, dokunun hiç bozulmadığı bir bölge; Vltava nehrinin kıyısında uzanan huzur verici bir yerleşim. Kafka'nın izlerine her köşesinde rastlayabileceğiniz bir şehir Prag. Mala Strana'da da Kafka'nın evi ve Kafka müzesi var; müzenin önünde de ilginç bir fıskiye örneği...


Dolanıyoruz sokaklarında Mala Strana'nın. Bir çok şehirde benzerlerini görebileceğiniz, aşıkların isimlerini yazıp astıkları kilitlere burada da rastlıyoruz. Sevdikleriyle hiç ayrılmamalarını simgeleyen şekilde kilitledikleri bu asma kilitlerle bunu uman bir sürü aşık...


Mala Strana; gezmek, sokaklarında dolaşmak için mükemel bir yer. Her bir köşesi görülmeye değer.  Ve Charles köprüsü. Prag'ın en meşhur köprüsü burası. Trafiğe kapalı; üstü turist kaynıyor. Köprüden yavaş yavaş ilerleyerek bol bol fotoğraf çekiyorum.
Köprünün giriş çıkışında temsili kıyafetlerini giyinmiş, ellerinde kılıçla bekleyen görevliler sizi hayalen yüzyıllar öncesine götürüyor.


Köprüde bir çok farklı köpüde gördüğümüz gibi yine ressamlar var. Geleneksel müzik yapan gruplara da rastlayabilirsiniz ayrıca. Tekrar pit stop yapmak için hostele gidiyoruz (kaldığınız yerin şehrin göbeğinde olması hakketen çok büyük avantaj). Dinlenip karnımızı doyurduktan sonra tekrar dışarı çıkıyoruz. Tekrar Charles köprüsü civarına gidiyorum çünkü burası Prag'daki en güzel yerlerden biri ve buranın akşam manzarasını mutlaka görmeliyim. Manzara büyüleyici; güzelim şehrin akşamki hali de bir başka. Işıklandırmayı da oldukça iyi ve yerinde kullandıklarını görüyorum gezdiğim şehirlerin. Gözü yoran beyaz ışık yerine sarı ışık kulanılıyor genellikle. Ayrıca ışık kullanılırken çok abartılı tonlardan da kaçınılıyor; tam olması gerektiği kadar ışıklandırma yapılıyor. Bu şekilde tarihi hava da gölgelerle bezenmiş bir ışıklandırmada daha fazla muhafaza ediliyor.

Bu çevrede çok fazla sayıda hediyelik eşya satan dükkan da var. Kendime bir Prag t-shirt ü alıyorum.
Artık akşam olduğundan ve biz de şu an köprünün üzerinde olduğumuzdan biraz üşüyoruz. Tekrar eski şehir tarafına doğru dönüyoruz. Yine gezmekten inanılmaz keyif aldığım o tarihi sokaklardan ilerliyorum...

Akşam 10 a doğru hostele dönüyoruz. Çantalarımızı toplama vakti geldi, yarın sabah 7.30 da Budapeşte'ye dönücez çünkü. Türkiye'ye dönüş heyecanı da başladı. Ayrıca bu gece hosteldeki son gecemiz olacak. Yarın geceyi Ferihegy hava alanında geçirecez çünkü uçağımız bir sonraki gün sabah 6 da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder